Psikoloji Biliminin Türk Toplumundaki Yeri
Psikoloji bilimi veya psikiyatri diyince insanların aklına; deliler, ters gömlek giydirilip sıkıca bağlanıp, hücreden farkı olmayan beyaz renkten dört duvar arasına mahkum edilmiş kişiler. Ya da tabiri caizse ‘kafayı yemiş’ kişilerin barındırıldığı akıl hastanelerinde yapılan tedaviye verilen isimler olarak gelir. Psikolog ve psikiyatristler ise bu akıl hastanelerinde gardiyan benzeri görev yapan, ilaç veren, uyuşturan, kalın gözlükleri ve top sakalı olan (erkeklerde), beyaz gömlekli deli doktorları olarak bilinir. Bu yanlış varsayımları ve ön yargıları ortadan kaldırmak çok zordur. İşin aslı deli doktoru diye bir şey yoktur, deli tabiri de hiçbir literatürde geçmemektedir. Öncelikle psikiyatrist ile psikolog arasındaki farkı söylemekte fayda var.
Psikiyatrlar, tıp fakültesinden mezun olup, psikiyatri ihtisasını tamamlamış tıp doktorlarıdır. Psikiyatrlar, duygu, düşünce, davranış ve zihinsel süreçlerle ilgili hastalıkların tanısını tıbbi bir yaklaşımla ele alarak değerlendirir ve gerekli tedavi planını yapar. Bu tedavi planlarından kasıt ilaç, EKG gibi yöntemleri kullanma yetkisine sahip ve gerektiğinde psikometrik test uygulama, hastaneye yatış, konsültasyon (bir hastalığa birkaç uzman hekimin birlikte tanı koyması) gibi gerekli yönlendirmeleri yapar.
Peki Psikolog Kimdir?
Psikologlar, duygu, düşünce, davranış ve bilişsel süreçleri sistematik olarak inceleyen, bu alanlarda gözlem ve değerlendirmeler yapan, üniversitelerin Fen-Edebiyat Fakültesi, Psikoloji bölümlerinden 4 yıllık lisans eğitimini tamamlamış kişilerdir. Psikoloji biliminin pek çok alt dalı vardır. Bu alanlardan herhangi birinden yüksek lisans eğitimini tamamlamış kişilere ‘’Uzman Psikolog” ünvanı verilir. Danışma süreci genellikle karşılıklı konuşma şeklinde geçer. Psikologlar belli testler uygulama yetkisine sahiptir.
Ortak çalışma alanlarından bahsedecek olursak, psikiyatrlar ve psikologlar işbirliği içerisinde hastanelerde, kliniklerde, danışmanlık merkezlerinde, danışmanların tanı ve psikolojik tedavi süreçlerinde işbirliği yapabilirler. Bir hastanede psikolog sorumlu psikoloğa, sorumlu psikolog psikiyatriste (danışanları psikoloğa sevk ediyor), psikiyatrist de başhekime bağlıdır.
Uzun zamandan beri süregelen yukarıda bahsettiğim yanlış inançlar çerçevesinde insanlar kendilerini ifade etmekten çekiniyor, yaftalanmaktan, etiketlenmekten korkuyorlar. Halbuki psikoloji bilimi, insanların yaşam kalitesini yükseltmek, farklı bakış açıları kazandırmak, farkında olmadıkları duygu ve düşüncelerin farkına varmayı yani farkındalık kazandırmayı amaçlar. Bu farkındalık sayesinde eğer altta yatan bir patolojik süreç varsa ortaya çıkar ve gerekli tedavi yöntemleri uygulanır.
Ne yazık ki ülkemizde ruh sağlığı yasası bulunmaması da insanları geri çeken etkenlerden biri olmuştur. Çünkü ülkemizde birçok yeterli ve gerekli eğitimi almamış olup kendini psikolog olarak tanıtan şahıslar var. Özellikle kendini yaşam koçu, NLP danışmanı, hipnotist gibi tanımlayan, yaptığı işlerin psikoloji bilimi ile ilgisi olmayan ve tamamen gereksiz, boş güvenceler verip, bir umut beklenti içerisinde destek almak için gelen insanları kandırmaktan başka bir şey yapmayıp çıkarlarına göre hareket eden bu şahıslar psikoloji bilimini yağmalıyor, insanların önyargı sahibi ve psikologlara karşı güvensiz birer birey olmalarına yol açabiliyor.
Sonuç olarak bunların önüne geçebilmek biz ruh sağlığı çalışanlarına ve psikoloji bilimine kendini adamış öğrenci ve akademisyenlere düşüyor. Umarım ülkece bu kalıplaşmış ön yargıdan kurtulabilir ve birlikte daha iyi, daha sağlıklı ve daha bilinçli bir geleceğe adım atabiliriz.
Sevgilerimle
Ayrıca Nedir Arkadaş Bu Psikoloji? adlı yazımı da okumanızı tavsiye ederim.