Dil Yozlaşması Üzerine Bir Sohbet

İnsanları diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden birisidir dil. Çünkü hayvanlar, insanlar gibi çeşitli seslerle iletişim kuramazlar. Onların ki bizlere göre çok daha ilkeldir. Son günlerde malumunuz, dilin yozlaşması üzerine epey konuşuldu; sitemler edildi. Ben de nedir bu dil yozlaşması diyerek kalemimi, not defterimi aldım ve bir edebiyatçı ve dilbilimci olan Emine Arslan ile iletişim kurdum. Ona sorular yönelttim. Röportajımıza geçmeden önce dil nedir? Dilin yozlaşması nedir? Kısaca bakalım.

Dilimiz çok uluslu bir dil kirliliği içinde çırpınmaktadır.

Sözlüğe göre dil; insanların duygularını, düşüncelerini aktardığı bir araçtır. Hepsi bununla sınırlı değil tabii ki. Bir toplumun dili; onun kültürünü, tarihini, toplumun karakteristik özelliklerini, fıkralarını ve daha fazlasını anlatır. Canlı bir varlıktır, zamanla şekil alır ancak zamanla yeniden şekillenmesi onun yozlaştığını değil geliştiğini, eksikliklerini giderdiğini gösterir. Koca bir kültürün imzasıdır. Bu nedenle bir karadenizli ile egeli kolaylıkla birbirlerini anlayabiliyor. Veya bir Azerbaycan Türk’ü ile konuştuğunuzda size vermek istediği mesajı çözebiliyorsunuz.

Dilimiz gün geçtikçe gelişmek yerine yozlaşıyor. Okulda aldığımız dersler, dili gelişi güzel kullanmamızın önüne geçemiyor. Özellikle iş yerlerinde yabancı kelime ve isimlerin kullanılması var olan dilin kaybolmasına neden oluyor. Dahası, bilimsel ve teknolojik gelişmelere öncülük edemiyor oluşumuz da dilimize yabancı kelimelerin girmesine sebep oluyor. Şimdi hazırsanız en temelden başlayarak bir dilbilimci olan Emine Arslan’a yönelttiğimiz soruların cevaplarını sizlere aktarmaya başlayalım.

En temelden başlayacak olursak dillerin nasıl ortaya çıktığından kısaca bahseder misiniz? İnsanlar ilk iletişimi nasıl gerçekleştirmiştir?

Şimdi buna şöyle açıklama getireyim: Saussure’ün yapısal dilbilimi teorisine göre langage/langue/parole ayrımı vardır. Yani dil yetisi/dil/söz. Langage/dil yetisini, beynimizde dili konuşabilmek için var olmuş bir fabrika olarak düşünün. Langue/dil o fabrikanın ortaya çıkardığı bir ürün ve parole/söz ise iletişimde bu dili seslerle ifade edişimizdir.

Descartes’a göre dil, temel ihtiyaçlardan ziyade insanın karşısında çaresiz kaldığı, kendini ifade edemediği, bedensel işaretlerin yetmediği duyguları ifade etme çabası üzerine zamanla anlam kazanan sesler şeklinde ortaya çıkmıştır. Çünkü temel ihtiyaçlar dediğimiz ilkel/hayvanî güdülerin (barınma, yemek yeme, avlanma, üreme) anlatılması için işaretler yeterlidir. İnsanî durumlarda jest ve mimikler yeterli olmamıştır ve sahip olduğumuz o fabrika, dili üretmek zorunda kalmıştır.

Emine Arslan
Bazı teorilere göre tüm dillerin bir veya birkaç dilden türediği söyleniyor. Sizce gelecekte tüm insanlık tek bir dili kullanabilir mi?

Gelecekte tek bir dil olması mümkün değil, çünkü ölü diller genelde yok olmuş, asimile edilmiş ya da sömürülmüş toplumların dilleridir. Bu da günümüzde ve gelecekte mümkün değildir. Sebebi ise, -sömürülmemiş- toplumların dillerine sahip çıkmaları ve dillerinin ayni zamanda kimlikleri olduğunun bilincinde olmalarından ileri gelmektedir. Dillerin tek bir dilden doğduğu hipotezine gelince; dilbilimin amaçlarından bir tanesi de, çeşitli bilim dallarından faydalanarak “ilk kara”da, bir arada yaşayan insan topluluğunun konuştuğu ilk dile ulaşmaktır.

Emine Arslan
Dilin bozulması önlemek için bilimsel ve teknolojik buluşlara da öncülük etmemiz gerekir.
Günümüzde Türkçe’nin yozlaşması onun sonunu getirmez mi? Sonuçta dünyadan ağır adımlarla bir dil daha kaybolmuş olur.

Dillerde tam karşılığı olmayan kelimeler başka dillerden ödünç alınır ve yeni bir kelime üretene kadar o kelime kullanılır normalde ama toplumsal, siyasal, kültürel yozlaşmalar, özellikle yeni nesli batı hayranlığına itiyor ve kendi jargonlarını oluşturuyorlar. Ayrıca eğitimdeki kalite seviyesi, Türkçe karşılıkları olmasına rağmen, “bro, sista, selfie” gibi kelimelerin hala kullanılmasına sebep olmakta. Aynı şey, meslekî ve bilimsel jargonlarda da pek mümkün görünmüyor. Buna rağmen Türkçe ölmez ama rahat olun. 🙂

Emine Arslan
Türkçe yozlaşıyormuş. Oha falan oldum yani.
Peki dildeki bu değişim doğal değil midir? Belki de popüler kelimelerin yerine ana dile benzer kavramlar getirerek dili zorlamış oluyoruz.

Bu zorlamak değil. Buna böyle bakamayız. Teknolojide veya herhangi bir alanda yeni icat ve keşiflere kim öncülük etmişse onun öz dilini kullanırız ilk etapta. Örneğin, çoğu avrupa ülkesinde yoğurdun “yaourt, yogurt” gibi isimlerle anılması da bir dayatma mıdır sizce? Buna uygun bir kelime bulunduğunda dilbilimciler bunu literatüre işliyorlar. Tabii bir de toplumun bu yeni üretilmiş kelimelere adaptasyon ya da ret süreci başlıyor.

Örneğin, şu an dilbilimciler ”nomofobi” gibi sözcüklere Türkçe seçenekler aramakta. Bulunması da zaman alan bir durumdan bahsediyoruz.

Emine Arslan
Anlıyorum. Demek ki sadece insanların dili gelişi güzel kullanmasından kaynaklı bir sorun değil dil yozlaşması, bilimsel gelişmelere de öncülük etmemiz gerekiyor bu sorunu çözmek için.

Evet. Bilimsel alanda bu kelimelerden arınmak zor, çünkü evrensel bir mecra. Eğer biz bir bitkiyi, hayvanı, mikroorganizmayı, vb… keşfedersek, ya da herhangi bir ürün icat edersek bilim dünyası bizim icadımızın ya da keşfimizin ismini kullanmak zorunda kalacak. Biz onların isimlerini ilerleyebilmek için kullanmaya mecbur bırakılıyoruz. Buna mecburiyet demek daha doğru olur. İlimde ve fende ilerleyebilmek için arap alfabesinden latin alfabesine geçmek gibi bir şey bu. O dönemde mecburduk ama ilerliyorduk. Şimdi mecbur değiliz çünkü tüm imkanlara sahibiz ama yerimizde sayıyoruz. Beyin göçü veriyoruz.

Türkçe’nin yozlaşmasının toplum üzerindeki etkileri üzerine bir şeyler söyleyebilir misiniz Emine Hanım?

Dil yozlaşması, günümüz Türkçesi için geçerli bir kavramdır. Dilimiz çok uluslu bir dil kirliliğinin içinde çırpınmakta ve ulusumuzun dilimiz konusunda duyarsız ve bilinçsiz olması, dilimizi bir yozlaşma dönemi içine itmektedir. Türkçedeki ilk yozlaşma, Arapça ve Farsça sözcük, terim ve kuralların dile alınmasıyla başlamıştır. Bunun sebebi olarak göstereceğim tek etken, Türklerin İslamiyeti kabul etmeleridir. Buna bir başka zaman genişçe değineceğim.Şimdi konumuza dönelim. Yozlaşma adı altında, diğer dillerden ödünç alınan sözcükleri kastetmiyorum. Yabancı sözcükler alınıp kullanılabilir ama asla yabancı kurallar alınamaz. Örneğin; gayri sâfi millî hâsıla, asgarî, azamî, farz-ı misal, vb… Bu örnekler çoğaltılabilir. Peki biz neden gayri sâfi millî hâsıla yerine “arıtımsız ulusal gelir*”; asgarî yerine “en az”; azamî yerine “en çok”, farz-ı misal yerine “diyelim ki” demiyoruz? Bu sözcükler/sözcük öbekleri Türkçenin ses düzenine aykırıdır. Türkçedeki ses düzeni, iki ünlü arasındaki ünsüz harfin, kendinden önceki ünlüye göre türemesini gerektirir. Odun-cu, araba-cı… gibi. Aslına bakarsanız üstünde çok durulması gereken bu konuyu çok da uzatmak istemiyorum ama günümüz dilbilim ve edebiyat dünyasında, özellikle göç edebiyatı üzerine çalışmaları olan ve dilsizleşmenin, özkültür yitiminin çığlığı olan, çok değerli hocam, Profesör Doktor Ali Tilbe’nin Bengütürk Tv’deki, Edebiyat konulu programda sözünü ettiği, Türkçenin doğru kullanımı ve dilin korunması adlı konuşmasının bağlantısını paylaşmadan geçemeyeceğim. Dileyen, bu çok faydalı konuşmayı izleyerek dilimizin nasıl yüce bir dil olduğunu, onu nasıl korumamız gerektiği hakkında daha çok bilgi edinebilir.  (Video bağlantısı kaynak kısmında).

Son olarak, şunu iyice özümsemek gerekiyor ki, dilimiz bizim kimliğimiz, barınağımız, giysimizdir. Onu dışardan gelecek tehlikelere karşı korumazsak, kimliksiz, kültürsüz, aç ve açıkta kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.

*Emine Arslan tarafından Türkçeleştirilmiştir.

Emine Arslan
Teşekkür ederim Emine Hanım. Şimdiki sorumu biraz mizah amaçlı ve edebiyatçı kimliğinize soruyorum. Karacaoğlan için ayran gönüllü diyorlar, bu doğru mu? 🙂

Karacaoğlan veya bir başka ozan, yaşamları ürettiklerine elbette ki yansıyor. Bu durumda ayran gönüllü olsa da olmasa da iyi ki vardı… O ve onun gibiler sayesinde edebiyatımız dimdik ayakta. Döneminin en iyi koşuklarını yazan muhterem bir şahsiyet…

“…

Karac’oğlan der ki ismim öğerler

Ağı oldu yediğimiz şekerler

Güzel sever deyi isnad ederler

Benim Hak’tan özge sevdiğim mi var” diyerek de Karacaoğlan’ın bu soruyu ta 17. yüzyıldan, kendi dizeleriyle yanıtlamasını sağlamış olalım. 😊

Emine Arslan

Emine Arslan ile sohbetimiz bu kadar sevgili okurlar. Onunla gelecek sohbetimi ”İslamcılık, Osmanlıcılık ve Türkçe” üzerine yapacağım. Tüm sorularıma sabırla cevap verdiği için kendisine teşekkür ediyorum. Ayrıca sizin de ona sorularınız varsa Eminearslan__ adlı Instagram hesabı üzerinden iletişim kurabilirsiniz.

Bahsedilen Video Bağlantısı: https://youtu.be/UN_lr8eOuDY

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir