Bilimsel Yönden Aşk

Aşk, aslında masallarda, efsanelerde, romanlarda, anlatıldığı gibi büyülü bir şey değildir. Tamamen sıradan ve mekanistik olarak gelişen bir duygudur. Aşk, diğer bedensel aktiviteler gibi tamamen biyokimyasal bir süreçten ibarettir ve hiçbir duygusal kavram gibi aşkta soyut bir anlam taşımamaktadır. Bunun algılanması biraz güç olabilir ama bunun da bir bilimsel açıklaması vardır. Aşkta tüm diğer duygular gibi nöral ve hormonal yollar aracılığıyla açıklanabilmektedir. Aşk teorik olarak açıklandığında insanların türün devamlılığı için gösterdiği bir iç güdü olarak nitelendirilmektedir.

Bilimsel Yönden Aşk

Bu bağlamda bizim kalbe yüklediğimiz sorumlulukta boşunadır. Kalp sadece aşkı temsil eden bir araçtır. Oysa ki aşk ile ilgili tüm olaylar beyinde gerçekleşmektedir.

Aşk ilk insanlardan bu yana varlığını sürdürmüştür. Neden mi? Açıklayacak olursak; bundan 30.000 ila 40.000 yıl önce yaşamış neandertaller bir insansının mezarında çiçekler ve polenler bulunmuştur. Yani o dönemde yaşamış insansıların bile birbirlerine ilgi, sevgi ve aşkı gösteriyor.

Peki aşk durumunda fiziksel ve duygusal olarak insan bedenine ne olur? Fiziksel olarak; iştah azalır, nabız artar, çarpıntı oluşur vs. Duygusal olarak; aşık olan kişinin öncelikleri değişir, aşık olduğu kişiyi obsesif düşünür ve risk alma artar vs.

2000 yılından beri bilim insanları fonksiyonel MR çalışmalarında aşık olan kişilerin tutkulu aşk dönemlerinde beyinde meydana gelen değişimleri merak etmişler ve araştırmışlardır.

Sinir bilimine göre sırılsıklam aşk döneminde kişi günün % 85’ini aşık olduğu kişiyi düşünerek geçirir. Uyku ve rüyayı katarsak günün % 80′ ini maşuğunu düşünerek geçirir. Sırılsıklam aşk döneminde olan bir kişinin beyin görüntülemesi alındığında beynin bazı bölümlerinde yanma ve parıldamalar görülüyor yani bu bölgelerin daha çok çalıştığı gözleniyor. Bu bölümler; ventral tegmental alan, insular korteks, hipekampus. Gelin beraber bunların ne olduğunu ve vücudumuzda ne işe yaradığına kısaca bakalım.

Beyinde Alanlar

  • Vental tegmental alan: Kısaca orta beyinde Dopaminin yoğun olarak bulunduğu bölgedir.
  • İnsular korteks: Acı algısında rol oynayan beynin bir bölümüdür.
  • Hipekampu: Yeni anılar, ögrenme ve hafızada rol alan beynin bir bölümüdür.

Fonksiyonel MR cihazına bir aşığı koyduğunuzda bunun gibi bölgelerin parladığını görürsünüz. Eğer aşık olduğunuz kişinin aşkından şüphe ediyorsanız onu bu cihaza sokabilisiniz. Bu bölger parıldamıyorsa size aşık değildir ve yalan söylüyordur.

Aşkta mantıksız alınan kararlar fazladır. Beyinde prefrontal ve pt oksipital bölgeleri mantıklı karar almayı sağlayan bölgelerdir. Fonksiyonel MR cihazında incelediğimizde aşık olan bir kişinin bu bölgeleri çok az ışıldar yani daha az çalışır. Bu konu ile ilgili tarihi bir olay bile vardır. Truvalı Paris’in Sparta’ya gidip Menelaus’un karısına aşık olup onu Truva’ya getirmiş, bunun üzerine Menelaus tüm ordusunu topluyarak Truva’yı ortadan kaldırmıştır. Yani aşkın mantıksızlığı bir medeniyeti ortadan kaldırmıştır.

Saplantılı aşık olan insanlarda da fonksiyonel MR cihazı denenmiştir ve seratoninin obsesif kompulsif bozukluk olan hastalardan daha az olduğu görülmüştür. Bundan 18 ay sonra tekrar denenmiş ve seratonin seviyesinin normale geldiği görülmüştür. Yani bundan çıkaracağımız sonuç şu ki aşkın ömrü 18 aymış.

Biliyorsunuz ki testesteron yani erkeklik hormonu her iki cinste salgılanan bir hormondur. Kadınlarda bu çok azdır. Tutkulu aşk döneminde erkekte testesteron salgısının artması beklenir ama öyle olmaz. Tam tersine erkekte testesteron salgısı azalır yani erkek yumuşar. Kadında ise testesteron salgısı artar ve daha sert dışa dönük hale gelir. Sonuç olarak tutkulu aşk döneminde kadın erkeğe, erkek ise kadına benzemeye çalışır. Tabi 1 yıl sonra testesteron eski halini alınca anlaşmazlıklar başlar ve ilişkiler çoğu zaman sonlanır.

Elbette kültürel Evrimimiz dahilinde aşka ve diğer duygulara anlamlar yüklememiz son derece olağandır. Ancak bunları abartarak bilime dahil etmek akıl dışı olacaktır.

Son olarak Sigmund Freud’un şu sözüyle konuyu şimdilik kapatalım;

“Yaşam belirtisinin kökeninde duygulanma; duygulanmanın da temeli aşktır”

Kaynaklar:

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir