Antibiyotikler Nedir? Nasıl Geliştirilmiştir?

Hepimiz mutlaka hayatımızın bir kısmında antibiyotik denilen ilaçları bir kez olsun bile kullanmışızdır. Gribe yakalanmışızdır, doktora gideriz; doktor ilaç yazar.Ağrı kesici,ateş düşürücü ve “antibiyotik”. Ya da daha doktora gitmemişizdir; yakınlarımızdan tavsiyeler gelir:”Bir antibiyotik iç iyi gelir.” Gerçi gribe virüsler neden olur ve virüsler zorunlu hücre içi parazit olduğu için antibiyotikler virüslere etki etmezler. Bu yüzden gripken antibiyotik kullanmak pek işe yaramaz. Peki doktorlar gripken neden antibiyotik kullanmamızı önerir ya da ister? Hastalandığımızda bağışıklık sistemimiz virüslere meşgul olur ve baskılanır. Bu yüzden biz virüslerle meşgul olurken başka bakteriler bizi hasta etmesin diye doktorlar antibiyotik kullanmamızı tavsiye eder.

NEDİR BU ANTİBİYOTİKLER?

Mikrobik canlılar öldürmeye yarayan kimyasalların genel adıdır. Bazı mikroorganizmalar (bakteri,mantar vb) ya da kimyasal yolla sentezlenebilirler. Bakteri üremesini durduran (bakteriyostatik) veya işi kökünden hallederek, bakterileri öldürürler(bakteriyositik). “ Ne güzel işte bizi hasta eden düşmanlarımızı öldürüyorlar. Neden kullanmak zararlı olsun?” diye sorabilirsiniz. Sorun işte burada başlıyor. Biz onları öldürmeye çalışırken onların da eli armut toplamıyor elbette.Sahip oldukları “Plazmid” adı verilen küçük DNA parçacıkları sayesinde,bu düşmanlarına karşı bir direnç oluşturuyor ve bu düşmanı etkisiz hale getiriyorlar. Geliştirdikleri bu yeni direnci de : “ Millet yeni bir direnç geliştirdim . Üstelik en kral antibiyotiğe bile dayanıklı.” diyerek diğer bakterilerle de paylaşıyorlar. Elbette bu şekilde yapmıyorlar. Diğer bakterilerle aralarında bir köprü oluşturuyorlar ve “plazmid”lerini bu şekilde paylaşıyorlar. Bu yola konjugasyon deniliyor. Gelin bu antibiyotik-bakteri savaşının tarihine bir göz atalım.


Antibiyotik diye adlandırılan kimyasal maddelerin enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde kullanılması 17. yüzyıldan itibaren başlanmıştır. 1929’da Fleming’in gözlemlediği ve 1940’da Chain ve Flarey’in “Penicillium notatum” adlı mantardan elde ettiği bir maddenin mikroorganizmalar üzerine öldürücü etkisi ile antibiyotikler tedavide yer almaya başlamıştır.

İkinci Dünya Savaşı sürerken 1940’lı yıllarda penisilinin seri üretimine geçildi. Savaş döneminde savaşta ordu da ölenlerden daha önemli bir kayıp vardı. Bu da ordular için savaşta yaralanan askerlerin ölümü. Etkili bir lokal yara bakım olmadığı için yaralı askerler enfeksiyondan dolayı ölüyordu. Penisilin seri üretilip piyasaya sürülmesi ile birlikte bu ölümler yüzde 40 oranında geriledi. Ne yazık ki bu sevincimiz uzun sürmedi. 1944 tarihlerinde bakteriler artık “penisiline” de cevap vermiyordu. Evet bakteriler direnç kazanmıştı. Kullanılan “penisilinin” dozunu da yükseltmekte fayda etmiyordu artık. Biz boş durur muyuz? Hayır durmayız! Hemen penisinin yapay bir türevi olan yeni bir antibiyotik ürettik ve buna “Metisilin” adını verdik.

Gerçekten de bakteriler “metisilini” yenemiyordu; fakat sevincimiz yine uzun sürmedi bakteri düşmanlarımız “metisilini” de yenmeyi başarmıştı. Düşmanlarımız pes etmedikçe bizde pes etmedik ve yeni antibiyotik türevleri üretmeye devam ettik. Düşmanlarımıza pes etmedi onlarda ürettiğimiz yeni antibiyotiklere karşı yeni dirençler geliştiriyordu. Baştaki görselde çeşitli antibiyotiklerin çeşitli etki mekanizmalarına görebilirsiniz. Bu savaş günümüzde de devam ediyor. Biz süper antibiyotikler ürettikçe bakterilerde süper dirençler geliştirmeye devam ediyor.

Çok ilaca dirençli tüberküloz (Multi Drug Resistant, MDR-TB ), ilk basamak anti-TB ilaçların en güçlü iki üyesi olan İzoniazid (INH) ve Rifampisin (R) antibiyotiklerinin her ikisine birden direnç geliştirmiş basiller kullanılan terimdir Bu iki ilaçtan sadece birisine direnç geliştirmiş basiller bu grupta yer almazlar. MDR-TB; tüberküloz tedavisi sırasında tam duyarlı basillerin, antibiyotik tedavisinin kesintiye uğraması ve ilaç düzeylerinin bakterileri öldürmek için % 100 yeterli olamadığı durumlarda dirençli hale gelmesiyle gelişir. Bu bir takım nedenlerden dolayı ortaya çıkabilir; hastaların kendilerini daha iyi hissetmeleri ve şikayetlerinin azalmasıyla antibiyotik alımını durdurmaları, ilaç yetersizliği ya da hastanın zaman zaman ilaç almayı unutması gibi durumlar örnek gösterilebilir.

Çok ilaca dirençli tüberküloz da normal vakalarda olduğu gibi kişiden kişiye kolayca bulaşabilir.Göğüs uzmanları bu konu hakkında oldukça endişeli. Robotların yada uzaylıların sonumuzu getirmesine gerek yok. Süper dirençli bakteriler sonumuzu getirecek diye düşünüyorlar.
Biz gereksiz antibiyotik kullandıkça bakterilere güç veririz. “Gereksiz antibiyotik kullanımıyla ne alakası var?” diye sokabilirsiniz.

Mekanizma şu şekilde işliyor:

Bakteriler verilen ilaç ne ise ona karşı direnç gösterirler. Örneğin da basit bir antibiyotik ile yok edebileceğimiz bir bakteriye hemen “penisilin” verirsek bakteri penisiline karşı direnç kazanır. Bakterimiz direk olarak zor olanı başarır ve hiç uğraşmadan ana kaleyi fetheder.
Sonuç olarak gereksiz antibiyotik kullanmamalı ve önermemeliyiz. Her gereksiz antibiyotik bakterilere vereceğimiz bir destektir.
Sağlıcakla kalın…

KAYNAKÇA:

https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Çok_ilaca_dirençli_tüberküloz

Muhammed Uyansız

Muhammed, Psikopatoloji Bilimi platformunun sürekli içerik üreticisidir. Bir Homo sapiens sapiensten daha fazlasıdır. 11 Ekim 1997 doğumlu olan Muhammed şuan Artuklu üniversitesi hemşirelik son sınıf öğrencisidir. Ve kendini tanımlarken şunu kullanır; "Bildiğim Tek Şey Hiçbir Şey Bilmediğimdir."

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir